27 Kasım 2007 Salı

ey hayat..

E y h a y a t,
s e n

ş a v k ı
s u l a r d a
b i r
d o l u n a y s ı n.
A s l ı n d a

y o k u m

b e n

b u

o y u n d a,

ö m r ü m

b e n i

y o k

s a y s ı n…


Yaşam bir ıstaka;

gelir vurur ömrünün coşkusuna.

Hani tutulur dilin, konuşamazsın…

Tırmandıkça yücelir dağlar.

Sen mağlupsun sen ıssız ve kalbinde kuşların gömütlüğü;

tutunamazsın!



Eloğlu sevdalardan dem tutar,

aşk büyütür yıldızlardan;

senin ise düşlerin yasak,

dokunamazsın...

Birini sevmişsindir geçen yıllarda.

Açık bir yara gibidir hâlâ.

Hâlâ ne çok özlersin onu, ağlayamazsın…

Yolunda köprüler çürür.
Sesin, sessizlik sanki bir uğultuda.

Savurur hayat kül eyler seni, doğrulamazsın!

Yapayalnız bir ünlemsin dünyayı ıslatan şu yağmurlarda.

Her şey çeker ve iter, anlatamazsın...

Yaşam bir ıstaka, gelir vurur işte ömrünün coşkusuna.

Sesinde çığlıklar boğulur ama, bağıramazsın…

Sonra vakit erişir, toprak gülümser sana;

upuzun bir ömrün ortasında ne hayata ne ölüme yakışamazsın…



Yazdırmalısın mezar taşına:

Ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın,

aslında hiç olmadım ben bu oyunda ömrüm beni yok saysın…

Yılmaz Odabaşı