24 Kasım 2007 Cumartesi

"arkadaşlık her zaman gölge veren bir ağaçtır."
Samuel Taylor Coleridge
fot: sevgili nihat karadağ

birisinin hayatını savunması..

Ozan yalnız ama hayat dolu anında
Büyütücü bir güç verir gözlerine:
Veya daha çok özgürlüğe kavuşturur gözlerini
Boyutun siyah şekilsiz rastlantılarından—
Alev alan kömürün tatlı sesle konuşan kozalarına,
Ya da borunun kesip düzeltilmiş gövdesinden
kıvrılarak yukarı yükselen dumanı,
Onun yetenekli görüş alanı
Görebilir yüceliğin hayaletlerini.
Samuel Taylor Coleridge
kubla han, buyurdu yapila,
gorkemli bir zevk kubbesi, xanadu’da,
alph’in, o kutsal irmagin,
ucsuz bucaksiz magralardan gecerek
gun gormeyen bir denize aktigi yerde.
iki kere bes millik verimli toprak
duvarlar ve kubbeler sarildi;
bahceler vardi, dereleri parlak,
ciceklenmis bir cok gunluk agaci;
guneslicayirlari kucaklayan,
daglar kadar yasli ormanlar vardi,
fakat o derin ve hulyali ucurum
yesil dagdan sedir ormanina inen
vahsi bir yer! her zaman kutsal ve buyulu.
bir kadin hayaletin dolasip durdugu
soluk ay isiginda sevgilisi seytani cagiran.
ve bu ucurumdan, sonu gelmez bir kaynasmayla,
sanki topragin hizli ve derin nefes alislariyla,
bir an icinde guclu bir kaynak fiskirdi:
onun hizli ve kesintili patlamalariyla
devasa parcalar firladi, sicrayan dolu gibi,
samanli tahil gibi harman dovenin altinda.
ve bu dans eden kayalarin arasinda
bir an icinde savruldu kutsal irmak.
saskinca bes mil boyunca medreseler yaparak
orman ve vadiden akıp gecti kutsal irmak,
sonra ucsuz bucaksiz magralara ulasti
ve bir gumburtuyle cansiz okyanusa karisti:
kubla, bu gumburtunun ortasinda, duydu uzaktan
atalarin seslerini savas kehaneti yapan!
zevk kubbesinin golgesi
dalgalarin ortasinda yuzuyordu;
orada kaynak ve magralarin
karismis nagmeleri duyuluyordu.
buzdan magarali, gunesli bir zevk kubbesi,
nadir gorulecek bir mucizeydi.
santurlu bir genc kiz
duslemistim bir zaman: habesli bir genc kiz,
santurunu calan,
soyleyerek abora daginin sarkisini.
icimde yeniden canlandirabilsem
onun muzigini ve sarkisini
bana oyle derin bir haz verebilirdiki,
o gur sesli ve uzun soluklu muzikle
o kubbeyi havada kurabilirdim,
o gunesli kubbeyi, o buz magralarini!
duyanlarin hepsi onlari orada gormelidir,
hepsi haykirmalidir, amann! dikkat!
simsek cakan gozleri, ucusan saclari!
onun cevresinde uc kere dolas
ve gozlerini kapa kutsal bir korkuyla,
cunku o cicek ozuyle beslenmis,
ve cennet sutu icmistir...
Samuel Taylor Coleridge
ÖLÜM FÜGÜ
Akşam vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
ve öğlenlerle sabahlarda bir de geceleri
hiç durmaksızın içmekteyiz
bir mezar kazıyoruz havada rahat yatılıyor
Bir adam oturuyor evde yılanlarla oynayıp yazı yazan
hava karardığında Almanya'ya senin altın saçlarını yazıyor Margarete
bunu yazıp evin önüne çıkıyor ve yıldızlar parlıyor
köpeklerini çağırıyor ıslıkla
sonra Yahudilerini çağırıyor ıslıkla toprakta bir mezar kazdırıyor
bize buyruk veriyor haydi bakalım şimdi dansa
Gece vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
ve sabahlarla öğlenlerde bir de akşamları
hiç durmaksızın içmekteyiz
Bir adam oturuyor evde yılanlarla oynayıp yazı yazan
hava karardığında Almanya'ya senin altın saçlarını yazıyor Margarete
senin kül olmuş saçlarını Sulamith bir mezar kazıyoruz
havada rahat yatılıyor
Adam bağırıyor daha derin kazın toprağı siz ötekiler
şarkılar söyleyip dans edin
tutup palaskasındaki demiri savuruyor havada gözlerinin
rengi mavi
sizler daha derine sokun kürekleri ötekiler devam edin
çalmaya ve dansa
Gece vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
ve sabahlarla öğlenlerde bir de akşamları
hiç durmaksızın içmekteyiz
bir adam oturuyor evde senin altın saçların Margarete
senin kül saçların Sulamith adam yılanlarla oynuyor
Sesleniyor daha tatlı çalın ölümü çünkü o Almanya'dan
gelen bir ustadır
sesleniyor daha boğuk çalın kemanları sonra sizler
duman olup yükseliyorsunuz göğe
sonra bir mezarınız oluyor bulutlarda rahat yatılıyor
Gece vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
sonra öğlen vakitlerinde ölüm Almanya'dan gelen bir ustadır
akşamları ve sabahları içmekteyiz hiç durmadan
ölüm bir ustadır Almanya'dan gelen gözleri mavi
bir kurşunla geliyor sana tam göğsünden vurarak
bir adam oturuyor evde senin altın saçların Margarete
köpeklerini salıyor üstümüze havada bir mezar
armağan ediyor
yılanlarla oynuyor ve dalın düşlere ölüm Almanya'dan
gelen bir ustadır
senin altın saçların Margarete
senin kül olmuş saçların Sulamith
Paul Celan
Çeviri: Sevil Eryaşar


ÇİÇEK

Taş.
Havada taş, gözümle izlediğim.
Gözün, taş gibi kör.
Biz
el idik,
boşalttık karanlığı ve yakaladık
yazla gelen sözü:
Çiçek.
Çiçek - bir sözcük körlerin sözlüğünde.
Senin gözünle gözüm:
giderir
susuzluğu.
Büyümek.
Yürekte yaprak gibi
kat kat.
Bir söz daha, bunun gibi, ve çekiçler
savruluyor havada.
paul celan
Çevirenler : Gertrude Durusoy / Ahmet Necdet
CORONA
güz kendi yaprağını yiyor elimden: biz iki dostuz.
zamanı ceviz kabuklarından ayıklayıp yürümeyi öğretiyoruz ona:
zamansa dönüyor kabuğuna.
aynada pazar,
düşte uyunan uyku,
ağızsa gerçeği söylemede.
gözüm bir sevgilinin cinselliğine teşne:
öyle bakışıyoruz,
karanlık sözler ediyoruz birbirimize,
haşhaş ve bellek gibi seviyoruz birbirimizi,
uyuyoruz şarap gibi midye kabuğunda,
bir deniz gibi ayın kanlı ışığında.
penceredeyiz sarmaş dolaş,kendimizi seyrediyoruz sokaktan:
vakt erişti, herkesler bilsin bunu!
artık çiçek açma zamanıdır taşın,
yüreğinse tedirginlik zamanı.
zamanıdır, zamanı gelmenin.
artık zamanıdır.
paul celan
Çeviri: Sevil Eryaşar



BADEMLERDEN SAY BENİ
Say bademleri,
say acı olanı, uyanık tutanı say,
beni de onlara kat:
Gözünü arardım hep, gözünü açtığında,
sana kimselerin bakmadığı bir anda,
örerdim ya o saklı, o gizli ipliği ben,
ki onun üzerinde tasarladığın çiy'in
testilere doğru kaydığı bir zamanda,
yüreğe varamamış öz bir sözle korunan.
Ancak böyle varırdın adına, senin olan,
o şaşmaz adımlarla kendine yürüyerek,
savrulurdu çekiçler sanki bir çan kulesi
boşluğundaymış gibi senin suskunluğunun.
Ölmüş olan o şey senin koluna girer
ve işittiklerin de seninle birleşirdi,
üç olup giderdiniz geceyi katederek.
Beni de acı yap, acı yap beni.
Bademlerden say beni.
paul celan
Çevirenler: Ahmet Necdet-Gertrude Durusoy

BÜTÜN BİR HAYAT
Gündoğumuna bir saat kala saçlarına düşen mavi gibidir
mahmurluğun güneşleri;
bir kuşun mezarının üstünde, otların hızıyla
biterler.
Onları da baştan çıkarır, zevkin teknelerinde
oynadığımız rüya oyunları.
Zamanın tebeşirden kayalıklarında onları
da hançerler bekler.
Daha mavidir derin uykunun güneşleri: Bir
zamanlar saçının bukleleri gibi.
Bir gece rüzgârı olup, kız kardeşinin parayla
açılan kucağına sığınmıştım;
Üzerimizdeki ağaçtan sarkıyordu saçların,
ama sen yoktun.
Biz dünyaydık sanki, sense büyük kapının
önünde bir çalılık.
Beyazdır ölümün güneşleri, çocuklarımızın
saçları gibi:
O, yükselen sularla gelmişti, sen kumlukta
bir çadır kurduğunda.
Sönmüş gözleriyle, başımızın üzerinde
mutluluğun hançerini kaldırmıştı.
paul celan
Çeviren: Ahmet Cemal


anneme..canıma.. sen olmasaydın, ben ben olmazdım.. iyi ki harika bir annenin kızıyım.. seni seviyorum lelişim...

Dünyanın Bütün Çiçekleri
"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün
çiçeklerini buraya getirin!"
Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin getirin...ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın.
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir, benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen.
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencilerimi istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum.
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima, yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.
Ceyhun Atuf Kansu
Sen benim hiçbir şeyimsin
Yazdıklarımdan çok daha az
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Lüzumundan fazla beyaz
Sen benim hiçbir şeyimsin
Varlığın yokluğun anlaşılmaz
Galiba eski liman üzerindesin
Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
Dudaklarınla cama çizdiğin
En fazla sonbahar otellerinde
Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
Yalnızlığı öldüresiye çirkin
Sabaha karşı öldüresiye korkak
Kulağı çabucak telefon zillerinde
Sen benim hiçbir şeyimsin
Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
Henüz boş bir roman sahifesinde
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Ne çok çığlıkların silemediği
Zaten yok bir tren penceresinde
Sen benim hiçbir şeyimsin
Yabancı bir şarkı gibi yarım
Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Uykumun arasında çağırdığım
Çocukluk sesimle ağlayarak
Sen benim hiçbir şeyimsin
a.ilhan

belki gelmem.. gelemem..

Sen istinyede bekle ben burdayım
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git

Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git

Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git

Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
sana ait ne varsa hiçbiri benim değil

Belki ölmek hakkımı kullanıyorum.
attila ilhan

bir veda havası...

Vakit tamam, seni terk ediyorum
Bütün alışkanlıklardan öteye
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum
Doymadım inan, kanmadım sevgiye.
Korkulu geceleri sayar gibi
Birdenbire bir yıldız kayar gibi
Ellerim kurtulacak ellerinden
Bir kuru dal ağaçtan kopar gibi.
Aşk sabitti gülse hiç dermedik
Bul kendine kuytularda hadi dal
Seninle bir bütün olabilirdik
Hoşçakal gözümün nuru, hoşçakal
Hoşçakal canımın içi, hoşçakal
Hoşçakal iki gözüm, hoşçakal.
Vakit tamam seni terk ediyorum
Bu incecik bir veda havasıdır
Parmak uçlarına değen sıcaklık
İncinen bir hayatın yarasıdır.
Kalacak tüm izlerin hayatımda
Gözümden bir damla yaş aktığında
Bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan
Kan tarlası gelincik şafağında.
Ölümse korktum savaşsa hep kaçtım
Vur kendini korkularda hadi al
Sen bir suydun sen bir ilaçtın
Hoşçakal canımın içi, hoşçakal
Hoşçakal gözümün nuru, hoşçakal
Hoşçakal iki gözüm, hoşçakal.
*
bize ne oldu
Oysa neler anlatıyordum içimden
Artık, diyebilmem imkansız
Söyle söyle, yar bize ne oldu
Yine gönlüm derbeder oldu
İstedim gözünü öpeyim
Gözlerin düşmanım oldu
y.hayaloğlu