22 Mayıs 2008 Perşembe

İKİ TANIK................

İki tanık var biri dilimdir, biri de virüs kalemim
ihanet etmez sözüm kağıda ve halim şeytana Teslim ,
ölümün sessizliğine eşsiz bir seda ile girdim
boğulmaktan korktuğum bir denizin tahminimden derinim.
Benim kalbim ısrarla
cennet kuşatmasında hala
ruhum bedeni terke maruz
sevap artı günahlarla
öncelerimi dışlar sonralarım
aklım firarda
güller yare sevgi kanıtı
benim elimde papatya.
içimden kaba bir ses
beni azarlıyor yıpratmakta
yağmur betonla sevişirken
güneş altın saçmakta
kollarım o nankörlerle çetin güreş tutmakta
cihan gidenlerin gölgelerini koleksiyonuna katmakta.
sevdirmeye gayret etme kendini
sevilmeye terket
uzadıkça kısalan ömre huzur aşısı zerket
her adım için on çuvallık külfet kalbim hayra lütfet
zararı belli sonlarından
iki gözünü ırak et
keşfi bekleyen cümleler içindir bütün çabam
kelimlerden kalpler yaptım kimini deştim acımadan .
Dilini kestiklerim suküt nöbetinde gık çıkarmadan .
Suratsızları Kapıdan Kovsan girmek ister Bacadan
Söz ehlime itaat et
benim sözüm cevher ,
Kalemim olgunluk tahsilinde
yalanına var ettim ..
İki Tanık var
Biri dilim bir kalemim
olanı biteni sindirdim
yeter bana kendi derdim ..
Bilirim bensiz dostum iblis dostu hannas komşusu
batırdıkça batırır derindir vesvas kuyusu
en tatlı yerinde uykumu basar karabasan kabusu
güzel cevapların vardır elbet hain sorusu.
Kanadı olsa hain kedinin soyu kururdu serçelerin
susuz çölde inci bulsa damla arar gözlerin
rüzgar esmes her zamanki gemiye layik
bir üfürse yol bulurdu bizim orta direk kayık bu şarkı bayık.
Çin ipeği Giysen Dahi senin değerin eşşek kılı
gelecek hayranlarındansan aç önüne bir kahve falı .
Hızlı koşan arap atının
Dört yana savruldu nalı
umulmadık zamanda kesti birisi bindiği dalı.
Günahki en güzel kadındır sizler güzele kanan
tabiatın şeytan olacaksa yılan doğursun anan
say geriye doğru onu
ileriye giden yolcu zaman
başkasının ızdırabı ile huzur bulandır mutsuz insan ...
Söz ehlime itaat et
benim sözüm cevher
kalemim olgunluk
tahsilinde
yalanına var reddim...
İki Tanık var
biri dilim biri kalemim
olanı biteni sindirdim
yeter bana kendi derdim...
sagopa kajmer

21 Mayıs 2008 Çarşamba

kate millett'e selam olsun...

Oysaki onlar bu toprağı,
bu kayalardan bakanlar, onu,
üzümü, inciri, narı,
tüyleri baldan sarı,
sütleri baldan koyu davarları,
ince belli, aslan yeleli atlarıyla
duvarsız ve sınırsız
bir kardeş sofrası gibi açmıştılar.

* * *

Hep bir ağızdan türkü söyleyip

hep beraber sulardan çekmek ağı,

demiri oya gibi işleyip hep beraber,

hep beraber sürebilmek toprağı,

ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,

yârin yanağından gayrı her şeyde

her yerde

hep beraber!

diyebilmek için

nazım hikmet / şeyh bedreddin destanı'ndan...

kurduğun çiftliğe belki bir gün gelirim be kate,

gelirim de

o güzel ellerini sımsıcak sıkarım belki...

sen daha başından...


Sen kollarıma asla gelmemiş sevgili,
sen yitirilmiş olan daha başından,
senin hangi şarkılar gider hoşuna,
hiç öğrenemedim.
Vaz geçtim ben
seni gelecek anın kabaran dalgaları içinde
tanımaya çabalamaktan.
İçimdeki tüm uçsuz bucaksız imgeler -
- çok uzaktaki derinliğine
hissedilen peyzaj, şehirler, kuleler, köprüler
ve patikaların tahmin-
edimedik dönemeçleri
ve şu bir vakitler nabzı
tanrıların hayatıyla atan kudretli topraklar -
- tümü, beni her zaman atlatan seni
anlamlandırmak için içimden yükselirler.
Sen, sevgili, daima hasretle seyrettiğim
bahçelersin sen.
Bir kır evinde açık bir pencere -
-, ve sen daha yeni atmışsın adımını dışarı,
dalgın düşünceli karşılamak için beni.
Rast gele geçtiğim sokaklar, -
- sen onlarda az önce yürümüş
ve gözden kaybolmuşsun.
Ve bazen, bir dükkanda,
aynalar hala sersemlemiş olurlardı
senin orada bulunmuş olmandan,
irkilmiş geri verirlerdi benim çok ani hayalimi.
Kim bilir?
belki de aynı kuş yankılanıyordu içimizden
ikimizin de ayrı ayrı,
dün akşam.
Rainer Maria Rilke
Şimdi gemiler geçer uzaklardan

Gönlüm güvertede sereserpedir.

Işıklı geceler, saz sesleri, peynir ekmek

Ne biletim ne param ne dostum var

Pır pır eder yüreğim bakındıkça...

-Uyan Turgut um, garibim, uyan

Bura Terme'dir.

Terme köprüsünden kamyonlar geçer,

Irgatlar üç orada beş burada konuşurlar

Bir gece başlar, yarı siyah, yarı kırmızı

Cigaramı yakar evime dönerim...

-Gidin gemiler, gidin

Vardığınız yerlere selam edin

Gün olur bütün kaygılardan uzak

Ben de gelirim...


turgut uyar

19 Mayıs 2008 Pazartesi

Feryad ki feryadıma imdad edecek yok
Efss ki gamden beni zad edecek yok
Tesir-i mahabbetle yıkılmış güzel emma
Virane dili bir daha bad edecek yok.
Kes, varsa alkan bana ey tali-i dnum
Sen var iken lemde beni yd edecek yok
Hakkile bilir zr gönül halet-i aşkı
Mahirdir o fende anı üstad edecek yok
Yareb ne içün zr Nigr şu cihanda
Naşd edecek çoksa da bir şd edecek yok
şair nigar

GÜNLER PERİŞAN

yırtarak geçiyor kalbimizden
hayatı da törpüleyen zaman
şuramızda birşey var
acıya benzer
umuda benzer
böyle günlerde hayat
hem acıya, hem acıya benzer
gün ölümle başlatıyor hayatı
her şafak taze bir ölünün üstünde doğuyor
her sabah ölümü anlatıyor gazeteler
sol köşede ölümü kutsallaştıran bir fotoğraf
yeni bir cinayetin röntgenini çıkartıyor gövdeme
beynim sabırla keskin
iğdişliyor haber bültenlerini,
yorumları, sahte ölüm ilanlarını
bizim ilanlarımız çoktan verilmiştir
gelirse de bilinir nerden ve nasıl
böyle ölümün yücedir adı
ha kanağacı canım, ha gelincik tarlası
çünki ölümün kanıdır besleyen
bir başka baharın tohumlarını
şuramızda birşey var
bizi onduran şey
acıya saran
umudu kuşatan kalbim:
kalbim mi desem
var kalbim: yaşayan ben
hayatla ölümle cinayetle
gazetelerde, radyolarda, eski üniversitelilerde
eski prof hocalarla
yaşayan ben: geç mi kaldık/kabul edemem
ah benim sevgili annem
oğlunda elbet yurtseverden
birgün bırakırda sizi yüzüstü
yüzüstü değil: elbette bizüstü
bırakır da: kötü sarmaşıkları,
yaban güllerini
bırakır da: sekizyüzlük hırtları, şunları, bunları
giriverir senin sıcacık kucağına
yani hem sana karşı, hem senin için
giriverir o yanılmaz tarihçinin yaprağına
ölüm mü dedim annem
ölüm senin gibi güzel annelerin
senin gibi güzel çocuklar feda etmiş
o tarih atlasında
bir kırmızı gül olur ancak
koksun diye çocukların bahçesi şuramızda,
tam şuramızda
kanserli bir virüs gibi kanımıza karışsa da
bizi yaşatan günler perişan
işte bir bir kırıyorlar dalıylan
yeryüzünün olgunlaşan meyvelerini
çünki biliyorlar vakit dar
oysa dalları kırılmayan ölür mü sonsuz ağaç
hayatı pekiştiren kökümüz var
dünyayı emeğe kazandırmak için
hayata ve ölüme sonsuz bir anlam veren
kanağacına sözümüz mü var
biz şimdi gidiyoruz gibi ya dostlar
birgün döneriz elbet
acısız, adsız ölüm
suyu sürünün
sürünün ölümsuyu
bir ölü bir dirinin kanıdır
besler hayatsuyu
şuramızda, tam şuramızda
tarihe nasıl anlatsam
ey anneleri korkutan
bizi yaşatan kan
günler perişan
Arkadaş Zekai ÖZGER
fotoğrafın ortadaki beyazlı kadın, didar abla .