Biz bu kentlere sığdık da,
sustukça silik...
bu kentler bize sığmadı Asiya!
Ve bir çığlık gibi günlerin çarmıhında;
arttıkça yalnız,
sustukça silik...
son kuşlar da vuruldular dağlarda.
Yakamozları söndü sahillerin,
ışıkları evlerin;
çağın vebalı gövdesinde bir hayalet gibi gölgemizde yalnızlık.
Ay ışığı gölgeleri büyüttü,
Kaldık...
Kırık bardaklar gibi,
içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi...
Düşler artık ölü çocuklar doğuruyorsa,
sevgiler boğduruluyorsa kürtajlarda
ve daha eskimemiş tüfeklerle
ordusu bozguna uğramış askerler gibi kalıp,
bozuk paralar gibi yuvarlanıyorsak
kaldırımlarda,
bir bedeli vardır elbet cennetini çaldırmanın;
ömrünü yetim bir bebek gibi bırakmanın bulvarlara,
bozgunlara ve yanlış yalan aşklara…
Bir bedeli, bu kuşatmaların,
ilkyazları kurşunlatmaların...
Biz bu kentlere sığdık aslında,
bu kentler bize sığmadı Asiya,
ah, son kuşlar da vuruldular dağlarda!
Ay ışığı gölgeleri büyüttü.
Mutluluk oyununa geç kalan ölü kuşlarla geldim.
Geldim...
Kırık bardaklar gibi, içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi…
Ve ömürlerimizde bin kasvetle upuzun sefalet seferlerinin ayazı;
belki yalnız geçireceğiz artık kim bilir,
batan gemiler gibi yiten aşklardan geride,
kalan her kışı, güzü ve yazı.
Ay ışığı gölgeleri büyüttü.
Ayrılıklar eskidi,
biz eskidik,
aşk bize küstü Asiya...
Belki de uzun sürecek bu bozgunun saçağında,
sen şarkılarını sesine yasla ve bırak beni de usulca apansız bir yalnızlığa!
Ay ışığı gölgeleri büyüttü,
büyüdü ölüm
Ve biz küçüldük Asiya…
Yılmaz Odabaşı
Yılmaz Odabaşı