16 Mart 2020 Pazartesi

12 Mayıs 2010 Çarşamba

arkadaşım badem ağacı


Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Acarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koş desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya

aziz nesin

31 Ocak 2010 Pazar

öğrendim . .

Sonsuz birkaranlığın içinden doğdum.Işığı gördüm, korktum.Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.Gün geldi sonsuz karanlığa ugurladim sevdiklerimi.Ağladım.Yaşamayı öğrendim.
Dogumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;aradaki bölümün, ölümden çalinan zamanlarolduğunuöğrendim.
Zamani öğrendim.
Yaristim onunla ...Zamanla yarisilmayacagini,
Zamanla barisilacagini,
zamanla öğrendim ...
Insani öğrendim.
Sonra insanlarin içinde iyiler ve Kötüler olduğunu ...
Sonra da her insanın içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.Sonra güvenmeyi ...
Sonra da güvenin sevgiden daha Kalici olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerinekuruldugunu öğrendim. İnsan tenini öğrendim.Sonra tenin altnda bir ruh bulunduğunu. ..
Sonra da ruhun aslında,
tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.Sonra evreni aydinlatmanin yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydinlatabilmek için önce çevreniaydinlatabilmek gerektigin öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca Üretilmesi gerektigini.
Sonra da ekmeği hakça ülesmenin,
bolca üretmekkadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayi öğrendim.
Kendime yazıyı ögrettim sonra ...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana ...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi ...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi ...
Dünyaya tek başına meydan okumayi öğrendim genç yaşta ...
Sonra kalabaliklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardim.Sonra da asil yürüyüsün kalabaliklara karşı olmasigerektigine aydim.Düsünmeyi öğrendim.
Sonra Kalıplar içinde düsünmeyi öğrendim.Sonra saglikli düsünmenin KALIPLARI yikarakdüsünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde ...Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;gerçek namusun, günah elinin altindayken, günaha elsürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün ...
Ve gerçeğin acı olduğunu ...Sonra dozunda Acının,
yemege olduğu kadar hayata dalezzet kattigini öğrendim.
Her canlinin ölümü tadacagini, ama sadece bazılarının
Hayati tadacagini öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...Kalp durur ...
Akıl unutur ...Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...

-alıntıdır-

15 Aralık 2009 Salı

Duyumsadığın Her Şey

Duyumsadığın her şeye
En küçük önemi ver.
Söylemişti sensiz yaşayamayacağını
Unutma bunu, yeniden rastlarsan ona
Tanıyacaktır seni.
Bana bir iyilik yap, bu kadar çok sevme beni
Son kez sevildiğimde
Duymamıştım en küçük bir sevinç bile.
Bertolt BRECHT

16 Kasım 2009 Pazartesi

Sanılar

Şimdi belki benim gibi ölesiye yalnızsındır
Uçan kuşları gözlemektesindir tek başına
Çamların yeşiline dalmış gitmiştir gözlerin
Radyo dinliyorsundur ya da susarak
Bir kitabı okumaya çalışıyorsundur kim bilir
Sonsuz güzellikte bir aşk düşünüyor olabilirsin
Belki de anılarını deşiyorsun bir olmazı
Bir açmazı derinden derine kurcalar gibi
Bir kahve içmeyi bir elma yemeyi kurarak
Saatine bakıyor olabilirsin uykulu gözlerle
Çocukların oyununa dalmış gitmiş olabilirsin
Mahpus gibi tutsak gibi belki köle gibi
Yarını olmamak gibi bir duygu içindesindir
Belki de kendini bağışlamıyorsundur
Benim hiç bilmediğim bir şeylerden ötürü
Kırık tirenler gibi öylece kalakalmışsındır
Kalkıp gidip çekirdek almayı düşünüyorsundur
Ya da uyumak istiyorsundur her şeyi unutmak için
Belki sen de benim gibi ölesiye yalnızsındır...
afşar timuçin

5 Ekim 2009 Pazartesi

Denge


Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız.

Turgut Uyar

15 Temmuz 2009 Çarşamba

HAYALCİ. .

Kimsenin hayalciye bir hayrı dokunmaz, hayalcinin de kimseye…

Hayalci kitapları ve filmleri olmadan yaşayamaz, gözlüğünü ve radyosunu her sabah panik halinde yatağın arkasında bulur, sızmış gecenin izinde…

Hayalci biner gider notaya; geçmişe, geleceğe, hiç gidilmedik imge eli değmemiş yerlere…

Yalnızlığı çok sever, ilk boş anında hayal kuracaktır çünkü…

Asla plan yapamaz, hiçbir planı, programı tamamlayamaz, sıkıntı ve strese girer…

Randevularına zamanında gitmediği için; sevgilisiyle, ailesiyle, arkadaşlarıyla en az bir kez kavga etmiştir.

Yorucu bir hayalden sonra, iyice bezginleşir, su almaya bile kalkamaz, bir muhabbet uydurup çevredeki birisinden ister suyunu.

Sabah kalkamaz, gece yatamaz; eğer memursa müdüründen, öğrenciyse hocasından azar işitir.

Her zaman sarhoştur hayalci, Baudelaire’in dediği gibi, ister şiirle, ister şarapla…

Hayyam gibi örtülere inat cennetler yaratır, çiçeklerin üzerinden kaldırır çarşafı.

Gelmeye yorgundur eli, kolu, bacağı… Hep gitmek ister; gitmeye özgüdür şarabı, özgürdür…

Bilinmezlikten yanadır hayalci, kaybolmak ister ormanın siyahında, bulunmak istemez ağacın yeşilinde.

İmkânsız aşkları hayaller bazen, en pırıltılısıdır oraların, bazen de kir pas içinde buralarda…

Hayalci her rolü oynar; başrol, yardımcı oyuncu, yoldan geçen figüran…

Bazı zamanlar yatağa sürünerek gider, yastığını arar gözleri kapalı, hayalci…

Tek savaşı yakamozladır, yoksa barışın dudağına, kirpiklerine âşıktır hayalci, ölü olduğunu bildiği halde, kendisiyle göz teması kurmayan barışın gözünün içine baka, baka okşar yanaklarını.

Normal olmak zorunda değildir, yorgan altında titrerken…

Leman / Narkoz – Dr. Murat Kaya